PAMPALİÇE GÜNLÜK
Gerekli gereksiz herşey...
19 Ocak 2014 Pazar
Eski sevgiliyi unutma tezleri -1
Kazık yedim ben ;bilmem kaç kez...Aldatıldım,kandırıldım,duygularımla oynandı,gururum ayaklar altına alındı,kırıldım vs. daha neler neler.Bir kere sevdim kaç kere öldüm bilmiyorum.
Tek hatam bir insanı sevmek ve onu dünyamın merkezine koymaktı.Sevildim sandım.Meğer sevilmemişim.
Defalarca affettim ,defalarca terkedildim.En iyi dostları kaybettim.Benim ömrümden yıllar gitti.Hemde boşu boşuna.1 ay mutlu11 mutsuz yıllarım.Bir saniye bile önemliyken yıllarım uçtu gitti farketmeden.Unutamadım olmadı yapamadım! ( Acayip damardan girmişim ya la..)
Neden mi? Sonunda buldum galiba cevabı :Bu kahrolası sosyal ağlar.
Günde 100 kere kontrol edersen tabiki unutamazsın aptal! Bok var sanki profilinde.
Eskiden ne güzelmiş yaa.Ayrılıp 1 ay sonra unuturlarmış.Eeee herkes hayatına dönüyor çünkü.Şimdi öyle mi?
Faceten bak, twitterdan bak,foursquareden bak,instagramdan bak.Whatsapptan çevrimiçi mi bak olmadı son görülmesine bak.Sen adamı unutmak için kendine zaman vermiyorsun ki!
En büyük hatayı burada yapıyoruz.Halbuki yapmasak bunları ne kadar olurdu kim bilir! Ex next olmazdı dimi...Ne zaman bunlar çıktı başımıza lanet olasıca eski sevgili kıymete bindi.
Ha bide şu var: ne paylaşmışsa kendine pay çıkarıp umut bağlamak.Beni hala unutamadı triplerine girmek.
Hay başına taş düşsün bu sosyal ağları kim çıkardı başımıza! Resmen psikopat olduk yahu... Paranoyağa bağladık zorla ruh hastası yaptık kendimizi.
- Bu şarkıyı beni düşünerek mi paylaştı acaba? (Burada zavallı yavrucak şarkıyı tekrar tekrar dinleyerek kendiyle ilgili bişeyler çıkarmaya çalışır.)
-Ya o paylaştığı söz? (Minik kelebek burada paylaşılan sözü defalarca okur.Altındaki anlamları bile kafaya takar.Acaba şöyle mi böyle mi diye diye kafayı yersin.Hatta bir sonraki evre arkadaşlarının başının etini yer.Ne demek istemiş diye onlarıda helak eder.)
-Aman favladığı twite bak kesin acı çekiyo bu! (Bazı twitler vardır ki retweetleyemezsin bir köşede helak olmasını da istemezsin atarsın fava.Çünkü bunlar bazen kendine itiraf edemeyeceğiny şeylerdir bazen.Zavallımız burada hayal dünyasına tekrar dalar.)
-Retweetlediğine göre demek unutamadı.(Bazı retweetler vardır: aşk dolu ,ihtiras dolu,özlem dolu,acı dolu.En güzeli bunlardır.Karşı tarafın ayrılık acısını belgelemek için birebirdir.Can kurtarandır.)
Unutamadığınız eski sevgiliniz varsa bide bunları yapmamayı deneyin bakalım ne oluyo? Belki işe yarar kimbilir.Ben deniyorum fena değil sanki.
NOT: Unutamadığım değilde artık kronik takıntıya dönüşmüş eski sevgilim desem daha doğru olur sanırım.
23 Kasım 2013 Cumartesi
Kim bilir?
"Adamın biri Washington metro istasyonunda yere çömelir ve kemanını çalmaya başlar; soğuk bir ocak ayı sabahıdır. 45 dakika boyunca 6 Bach çalar. Çoğu insanın işe gitmek için hareketlendiği bu yoğun saat süresince 1100 kişinin istasyonun içinden geçtiği hesaplanır.Üç dakika geçer orta yaşlı bir adam müzisyenin çaldığını fark eder. Yavaşlar, bir kaç saniyeliğine durur ve sonrasında aceleyle ilerler yapacaklarından geri kalmasın diye.
Bir dakika sonra kemancı ilk bir dolarlık bahşişini alır; bir bayan parayı kemancının önüne geçerken atmış ve hiç durmadan yoluna devam etmiştir.
Bir kaç dakika sonra birisi dinlemek için duvara yaslanır saatine bakar ve tekrar yürümeye başlar. Besbelli adam işine geç kalmıştır.
En çok dikkat eden ise uç yaşında bir çocuktur. Annesi alelacele çekiştirirken kendisini durup kemancıya bakar. Sonunda annesi kuvvetlice çekiştirir çocuğu ve çocuk sürekli arkasına bakarak yürümeye başlar. Bu olay diğer bir çok çocuk tarafından tekrarlanır, fakat istisnasız tüm ebeveynler çocuklarını yürümeye devam etmeye zorlar.
Kemancının 45 dakikalık gösterisi boyunca sadece 6 kişi durup bir süre bekler. 20 kişi kendisine para verir, sonra yine normal bir şekilde yürümeye devam ederler. 32 dolar toplar kemancı. Gösterisi bitip etrafa sessizlik hakim olduğunda hiç kimse fark etmez bile. Kimse alkışlamaz yada tanımaz.
Kimse az önce dünyadaki yazılan eserler arasındaki en eşsiz parçayı 3.5 milyon dolar değerindeki kemanıyla çalan bu kişinin dünyanın en yetenekli müzisyenlerinden Joshua Bell olduğunun farkına varmaz.
Bu olaydan iki gün önce biletlerinin ortalama 100 dolar olduğu konserin biletleri yok satmıştır.
Bu gerçek bir hikayedir. Joshua Bell'in bu metro istasyonunda kimliği belirsiz bir şekilde verdiği konser Washington Post tarafından algılama, zevk ve insanların önceliklerini kapsayan sosyal araştırmanın bir parçası olarak tertip edilmiştir.
Özet olarak : Ortak bir çevrede, uygunsuz bir zamanda güzelliği algılayabiliyor muyuz? Durup da bunu takdir ediyor muyuz? Bir yeteneği beklenmedik bir içerikte tanımlayabiliyor muyuz?
Bu araştırmadan edinilecek muhtemel sonuçlardan biri şudur:
''Eğer dünyanın en ünlü müzisyenlerinden birinin dünyada yazılan en iyi eserlerden birini çalarken onu durup dinleyecek bir dakikamız bile yoksa, acaba daha neler kaçırıyoruz hayatta?''
Bir dakika sonra kemancı ilk bir dolarlık bahşişini alır; bir bayan parayı kemancının önüne geçerken atmış ve hiç durmadan yoluna devam etmiştir.
Bir kaç dakika sonra birisi dinlemek için duvara yaslanır saatine bakar ve tekrar yürümeye başlar. Besbelli adam işine geç kalmıştır.
En çok dikkat eden ise uç yaşında bir çocuktur. Annesi alelacele çekiştirirken kendisini durup kemancıya bakar. Sonunda annesi kuvvetlice çekiştirir çocuğu ve çocuk sürekli arkasına bakarak yürümeye başlar. Bu olay diğer bir çok çocuk tarafından tekrarlanır, fakat istisnasız tüm ebeveynler çocuklarını yürümeye devam etmeye zorlar.
Kemancının 45 dakikalık gösterisi boyunca sadece 6 kişi durup bir süre bekler. 20 kişi kendisine para verir, sonra yine normal bir şekilde yürümeye devam ederler. 32 dolar toplar kemancı. Gösterisi bitip etrafa sessizlik hakim olduğunda hiç kimse fark etmez bile. Kimse alkışlamaz yada tanımaz.
Kimse az önce dünyadaki yazılan eserler arasındaki en eşsiz parçayı 3.5 milyon dolar değerindeki kemanıyla çalan bu kişinin dünyanın en yetenekli müzisyenlerinden Joshua Bell olduğunun farkına varmaz.
Bu olaydan iki gün önce biletlerinin ortalama 100 dolar olduğu konserin biletleri yok satmıştır.
Bu gerçek bir hikayedir. Joshua Bell'in bu metro istasyonunda kimliği belirsiz bir şekilde verdiği konser Washington Post tarafından algılama, zevk ve insanların önceliklerini kapsayan sosyal araştırmanın bir parçası olarak tertip edilmiştir.
Özet olarak : Ortak bir çevrede, uygunsuz bir zamanda güzelliği algılayabiliyor muyuz? Durup da bunu takdir ediyor muyuz? Bir yeteneği beklenmedik bir içerikte tanımlayabiliyor muyuz?
Bu araştırmadan edinilecek muhtemel sonuçlardan biri şudur:
''Eğer dünyanın en ünlü müzisyenlerinden birinin dünyada yazılan en iyi eserlerden birini çalarken onu durup dinleyecek bir dakikamız bile yoksa, acaba daha neler kaçırıyoruz hayatta?''
Bir dakika sonra kemancı ilk bir dolarlık bahşişini alır; bir bayan parayı kemancının önüne geçerken atmış ve hiç durmadan yoluna devam etmiştir.
Bir kaç dakika sonra birisi dinlemek için duvara yaslanır saatine bakar ve tekrar yürümeye başlar. Besbelli adam işine geç kalmıştır.
En çok dikkat eden ise uç yaşında bir çocuktur. Annesi alelacele çekiştirirken kendisini durup kemancıya bakar. Sonunda annesi kuvvetlice çekiştirir çocuğu ve çocuk sürekli arkasına bakarak yürümeye başlar. Bu olay diğer bir çok çocuk tarafından tekrarlanır, fakat istisnasız tüm ebeveynler çocuklarını yürümeye devam etmeye zorlar.
Kemancının 45 dakikalık gösterisi boyunca sadece 6 kişi durup bir süre bekler. 20 kişi kendisine para verir, sonra yine normal bir şekilde yürümeye devam ederler. 32 dolar toplar kemancı. Gösterisi bitip etrafa sessizlik hakim olduğunda hiç kimse fark etmez bile. Kimse alkışlamaz yada tanımaz.
Kimse az önce dünyadaki yazılan eserler arasındaki en eşsiz parçayı 3.5 milyon dolar değerindeki kemanıyla çalan bu kişinin dünyanın en yetenekli müzisyenlerinden Joshua Bell olduğunun farkına varmaz.
Bu olaydan iki gün önce biletlerinin ortalama 100 dolar olduğu konserin biletleri yok satmıştır.
Bu gerçek bir hikayedir. Joshua Bell'in bu metro istasyonunda kimliği belirsiz bir şekilde verdiği konser Washington Post tarafından algılama, zevk ve insanların önceliklerini kapsayan sosyal araştırmanın bir parçası olarak tertip edilmiştir.
Özet olarak : Ortak bir çevrede, uygunsuz bir zamanda güzelliği algılayabiliyor muyuz? Durup da bunu takdir ediyor muyuz? Bir yeteneği beklenmedik bir içerikte tanımlayabiliyor muyuz?
Bu araştırmadan edinilecek muhtemel sonuçlardan biri şudur:
''Eğer dünyanın en ünlü müzisyenlerinden birinin dünyada yazılan en iyi eserlerden birini çalarken onu durup dinleyecek bir dakikamız bile yoksa, acaba daha neler kaçırıyoruz hayatta?''
12 Kasım 2013 Salı
Teoman-Uçurtmalar
Dışarıda yağmur yağıyor ve bu şarkı yağmura çok yakışıyor.Bense kısık kısık dinliyorum. Iyi dinlemeler
9 Kasım 2013 Cumartesi
Dünden hallice...
Bugün biraz mutlu uyandım desem yeridir.Günlerdir kendime çok ayıp ettim.Biricik vücuduma doğru düzgün birşeyler girmiyordu kaç gündür.Ne kahvaltı yaptım ne yemek yedim.Abur cubur geçirdik kaç günü.Bugünde biraz mutlu uyanınca kalktım kendime güzelce bir kahvaltı hazırlardım.Güzelce bir keyif yaptım.Pencereleri açtım.Işık girdi odama günlerden sonra...
Herşey insanlar için bu hayatta.Yüce Rabb' im her şeyin sabrını veriyor.Dün içini ezen ağır yük bugün seni kuş gibi hafifletiyor.Sadece biraz sabır... Haline şükret ve sabret..
Aslında şöyle mantıklıca bir düşününce anlıyorsun üzülmemen gerektiğini...Insan bu kadar üzer mi hiç sevdiğini? Üzüyorsa sevmiyordur kardeşim! Açık ve net...
Bunu anlayınca için rahatlıyor aslında.Değmediğini hissediyorsun. Iyi ki bitmiş diyorsun.Gerçek yüzünü gördüğüne seviniyorsun bir yandan.Şimdi bu kadar üzen insanla ilerde hayatını birleştirdiğini düşünsene.O zaman daha büyük mahvolmaz mıydı hayatın?
Aslında yavaş yavaş idrak ediyorum olanları. Her şeyde bir hayır var derler ya öyle aslında.Beni hiç bi yönden haketmeyen bir insan.Rabbim ona güvenmemem gerektiğini bana kaç kere gösterdi.Ben görmek istemedim her seferinde.Kim bilir kaç kere aldattı.Artık bunları düşünmüyorum geçti gitti...Aslında benim en büyük üzüntüm de kırgınlığımda kızgınlığımda kendime.Şöyle bir söz var ya hani : "Eğer birisi seni aldatmışsa bu onun suçudur. Eğer o kişi seni pek çok kere aldatmışsa bu senin suçundur" .
Sonunun böyle olacağını bile bile yanılmak istedim,güvenmek istedim.Belki ihtimal milyonda birdi ama denedim.Bu kim bilir kaçıncı ayrılıp barışma.Kendime kızıyorum en çok bu konuda.Hiç bi zaman onu reddetmediğime üzülüyorum.Eminim onu reddetseydim daha kıymetli olurdum.Offf...Amaaan bugünlük yeterli sankii.
Neyse bugünde içimi döktüm sevgili günlük.İyi ki varsın.Sonra görüşürüz. :*
8 Kasım 2013 Cuma
Öfkeyle Kalktım Ama...
Sonra hemen 10 dakika sonra pişman oldum.Çok ağır şeyler söyledim ona .O an hem sinirden yaptım bunu hemde geri dönüşü olmasın diye...Artık geri dönüşü olmasın bu işin.Ben tam yeni bir sayfa açmışken tekrar gelmesin bana istedim.Kendimi tutmadım o lafları söylerken...
Çok kırgınım ... Anlatılır gibi bir şey değil.Kalbimi taşla ezseydiler keşke.Eminim bu kadar acımazdı. Gururum incindi.Nasıl kötü bir histir bu Allah'ım! Kalbim nasıl atıyor o an yanaklarım,kulaklarım nasıl yanıyor.Ellerim nasıl titriyor öyle ki kendimi sakinleştirmeye çalışıyorum o an.Çünkü vücudum anormal tepkiler veriyordu.
Insanın ne zormuş en sevdiğini başkasıyla mutlu görmesi.Yüzünün güldüğünü görmesi.Bende bir resmi yok ama başkasıyla nasıl mutlu görünüyor...Kıyamadım bir yandan..Mutlu olsun...Istiyorum bunu birbirimizden uzakta ikimizinde güzel yaşantıları olsun.Bir daha görmeyeyim yüzünü...
Suçlu mu peki? Evet... Benden daha suçlu olduğu kesin.Çok incitti beni... Bardağı taşıran son damla aldatması oldu.Daha önce her defasında affettim.Özünde iyidir aslında bilmiyorum tanıdığım kadarıyla öyleydi.Artık onu tanıdığımdan da emin değilim.Benim sevdiğim ben uyurken gelip gözyaşı dökmüştü.Onun gözünden bir yaş damlamıştı yanağıma.Ben o bir damla yaşa aşık oldum.Ama şu an karşımda tanıyamadığım bir insan var...Bazen ise tanıdığıma bile pişman olduğum.
Eskiden onun beni sevdiğinden adım gibi emindim.Şimdi ise beni sevmediğinden adım gibi eminim.Bu yüzden kendimi de teselli edemiyorum..
Şimdi ben ondan binlerce kilometre uzakta onun için gözyaşı dökerken o ise başka biriyle şu an.Aynı evde aynı çatı altında. Kim bilir belki şuan göz göze diz dize oturuyorlar.
Artık benim payıma düşen bağrıma taş basmak galiba. Her insanın bir diyeti varmış bu dünyada benimki de bu olsa gerek. Allah'ım başka dert vermesin...
Yitik...
Oyle bir andayım ki.Kimseyle konuşmak istemiyorum.Hatta kimseyi görmek istemiyorum.Panjurları kapadım güneşime... Sabahın bu saatlerinde karanlık odam.Ölürcesine yalnız kalmak istiyorum.İçimdeki çığlıkları duymamak için şarkılar mırıldanıyorum.Bir yandan ağlıyorum istemsiz.Kimse yok bana yardım edecek . (Allah'ımdan başka.Ne yaptım ben ? Nasıl geldim bu hale?) Her şey nasıl bir anda böyle gelişti?Daha 2 hafta öncesine kadar umutlarım vardı benim.İçimi kaplayan bu huzursuzluk nasıl geçer? O kadar şey düşünüyorum ki aynı anda ne düşündüğümün farkında değilim..
Sürekli arayış içindeyim.Sürekli bir bekleme anları.Uykularım öyle bölük pörçük ki .Kaçta yattım kaçta kalktım tahmin bile edemiyorum.Dışarısı karanlık mı şu an ? Yoksa benim içim mi karanlık? Zaman kavramını yitirdim sanırım.
Öyle bir değiştir(il)tim ki; hayatla dalga geçiyorum. Omuzlarımda kırgınlıklarım,kızgınlıklarım,çaresizliklerim,beklentilerim.Onlarla yürümeye devam edemiyorum.Kurtulmam lazım.Bazen kalbim sıkışıyor hissizleşiyorum;nefes almakta zorlanıyormuşum gibi geliyor.Sanki son nefesimmiş gibi...O an düşündüğüm şey "Allah'ım son nefesim olsun yalvarıyorum".
Insanlar benden nefret eder oldular.Kendimi öyle meşgul ediyorum.Hayatı artık ciddiye almıyorum.Bir yandan kırdığım insanlardan özür diliyorum.Ölümü bekleyen bir hasta gibi helallik istiyorum....Bir yandan kırmaya devam ediyorum.Ne yaptığımı gerçekten bilmiyorum.Mutsuzluğumun arkasında yaşattığım mutsuzluklar var belki kim bilebilir...Tek istediğim şey ya bedenimin ya ruhumun huzur bulması.
Sürekli arayış içindeyim.Sürekli bir bekleme anları.Uykularım öyle bölük pörçük ki .Kaçta yattım kaçta kalktım tahmin bile edemiyorum.Dışarısı karanlık mı şu an ? Yoksa benim içim mi karanlık? Zaman kavramını yitirdim sanırım.
Öyle bir değiştir(il)tim ki; hayatla dalga geçiyorum. Omuzlarımda kırgınlıklarım,kızgınlıklarım,çaresizliklerim,beklentilerim.Onlarla yürümeye devam edemiyorum.Kurtulmam lazım.Bazen kalbim sıkışıyor hissizleşiyorum;nefes almakta zorlanıyormuşum gibi geliyor.Sanki son nefesimmiş gibi...O an düşündüğüm şey "Allah'ım son nefesim olsun yalvarıyorum".
Insanlar benden nefret eder oldular.Kendimi öyle meşgul ediyorum.Hayatı artık ciddiye almıyorum.Bir yandan kırdığım insanlardan özür diliyorum.Ölümü bekleyen bir hasta gibi helallik istiyorum....Bir yandan kırmaya devam ediyorum.Ne yaptığımı gerçekten bilmiyorum.Mutsuzluğumun arkasında yaşattığım mutsuzluklar var belki kim bilebilir...Tek istediğim şey ya bedenimin ya ruhumun huzur bulması.
Peki nasıl mı olacak? Bu sorunun cevabı kocaman bir MUAMMA.
7 Kasım 2013 Perşembe
Yoruldum...
Gözyaşları içerisinde yazıyorum bu yazıyı...Nasıl aptal yerine konduğumu düşündükçe gözlerimden bir damla yaş daha akıyor...Yoruldum ahh... Çok yoruldum.
Herkesi affedebilirim.Ama bir daha asla kendimi affetmeyeceğim.Başkalarına kızarsınız,küsersiniz nefret edersiniz geçer.Ne kötü şey kendinden nefret etmek....
Insan nasıl bu kadar kör sağır olur? Nasıl böyle aptal olur?
Kelimelerimi toparlayamıyorum ki yazayım.Kendime gelince devam edeceğim...
Herkesi affedebilirim.Ama bir daha asla kendimi affetmeyeceğim.Başkalarına kızarsınız,küsersiniz nefret edersiniz geçer.Ne kötü şey kendinden nefret etmek....
Insan nasıl bu kadar kör sağır olur? Nasıl böyle aptal olur?
Kelimelerimi toparlayamıyorum ki yazayım.Kendime gelince devam edeceğim...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)